2016/03/22

Yıldız Tozu Kitap Yorumu


Yıldız Tozu - Priscille Sibley
Puanım 5/5
Bir aşk, kaç hayat eder?

Başarılı cerrah Matthew Beaulieu'nun bildiği tek hayat, çocukluğundan beri âşık olduğu kadın, yani Elle'dir. Ne var ki böyle büyük bir aşk için bile her şey tozpembe değildir. Elle ve Matt ne kadar isteseler de bir türlü evlat sahibi olamıyordur. Çünkü Elle'in hiçbir hamileliği sağlıklı bir şekilde sonlanmaz.

Ancak kaderin kötü sürprizleri bununla da sınırlı kalmayacaktır. Matt'in tüm dünyası Elle'in kaza geçirdiği haberiyle yıkılır. Bitkisel hayata giren Elle, sağlıklıyken açıkça bu şekilde hayatta tutulmak istemediğini belirtmiştir. Fakat Matt'in biricik aşkının isteğine rağmen onu hayatta tutmak için çok önemli bir nedeni vardır: Elle bir kez daha hamiledir.

Aynı bedendeki iki ayrı hayat, aynı kalpteki iki ayrı sevgi. Artık Matt yüreğini parçalayan o sorunun cevabını vermek zorundadır. Canından çok sevdiği eşi mi? Yoksa evladı mı?

Yıldız Tozu, uzun süre hafızalarınızdan silinmeyecek bir başyapıt. Okurken gözyaşlarınıza hâkim olamayacaksınız.


Duygusal yükü ağır olan ama hikaye boyunca umudun korunduğu ve sonu güzel biten kitaplara bayılıyorum. Yıldız Tozu, uzun zaman önce aldığım ancak yeni okuma fırsatı bulduğum bir kitap.. Erteleme nedenimde uzayla, bilim kurgu ile alakalı olduğunu düşünmem ki arka kapak yazısından olmadığını sizlerde anlamışsınızdır.

Kitabı sevmemde ki en önemli faktörlerden biri anlatıcının Matt (yani bir erkek karakter) olması.. Genelde bayan anlatıcının duygusal iniş çıkışlarına alışık olduğumuzdan, Matt kendi duygularında sürekli boğulmayarak ara ara derin nefesler aldırdı. Hikaye her ne kadar hüzünlü olsa da bende ağlama isteği uyandırmadı çünkü bende Matt gibi bebeğe odaklandım.

ABD'nin her eyaletinde, doğmadan önce bebeklerin hakları hakkında farklı kanunlar, kendin karar veremeyecek durumdayken sağlığın için vasi atama (ön direktif) gibi pek çok etken varmış. Bunu kitapta öğrendim ve sonra da düşündüm. Adamlar her durumu düşünmüş, düşünmese bile yaşadıklarından ders almış ve mümkün olduğunca yasalar haline getirmiş. Bugüne kadar bu konuları hiç düşünmemiştim ama Türkiye içinde ne yapılabilir araştıracağım.

Hikayeye gelirsek, Elle ve Matt komşu evlerde büyümüş ve birbirlerine aşık olup evlenmiş. Tabii ki bu kolay olmamış. Elle dahi sınıfında bir zekaya sahip ve NASA'da astronot olup uzay yürüyüşü yapabilmiş ancak hayalini gerçekleştirdikten sonra Maine'de sakin bir hayat sürmek istemiş bir kadın.. Matt ise beyin cerrahı olmuş ve ilk aşık olduğu kadını unutamamış olan doktor olduktan sonra kasabasına dönüp aşk ve huzurlu bir hayatı seçmiş olan bir adam..

Her ikisinin ailesi de uzun yıllardır birlikte ve iki aile tek aile olarak kabul etmiş birbirlerini, Elle'nin annesi o daha 15 yaşındayken kansere yakalanıyor ve babası onu bırakmaya hazır olmadığı için evde aylarca gözünün önünde çok büyük acılarla bitkisel hayatta kalarak ölüyor. Bunu yaşayan Elle'nin en büyük korkusu annesi gibi ölmeden önce büyük acılar çekmek ki bunu da sürekli dile getiriyor. Neredeyse tek korkusu bu olduğu için zaman içinde güvendiği iki insan ön direktif vererek, eğer geri dönemez bir hasar alırsa mutlaka fişinin çekilmesini istiyor.

Bunu bilen Matt ise acil servise getirilen Elle'nin beyin hasarını görünce, fişini çekmeye karar veriyor. Çünkü her ne kadar makinelere bağlı solunumu devam etsede gerçek şu ki Elle ölmüştür. Beyninde hiç bir hareket yok ve geri döndürülemez. Karısı ile vedalaşmak için odasına gittiğinde karısının hamile olduğunu öğreniyor. Hayatı boyunca 4 ölü doğum gerçekleştiren Elle'nin tek isteği kendi bebeğine sahip olmak. Son doğumunda Matt'e açıkça belirttiği üzere bebeğinin yaşaması kendi hayatından daha önemli..

Son zamanlarda yeniden bebek sahibi olmanın tartışmasını yaşayan çiftte, Matt Elle'yi tehlikeye atmamak için bunu istemiyor. Bebeğine bir şans vermek için eşinin makineye bağlı yaşamasına karar veren Matt'in ön göremediği ise kendi annesi ve Elle'nin eski erkek arkadaşının ellerinde ön direktiflerle gelip, Elle'nin fişinin çekilmesi kararını vermeleri.. 

Matt'in sonra ki hukuk savaşına ve bebeğin günden güne büyümesini beklemesinin hikayesi.. Başarılı olan avukat arkadaşı Jack karakterini de çok sevdim. Kaybettikleri her bebeğin üzüntüsü, onlara isim vermeleri ve küllerinin saklamaları beni kahretti. Ahlaki açıdan kadın bir kuluçka makinesi midir? , Kendi isteği olmasa da bebeği için onu makineye bağlı tutmak etik midir? gibi soruların beyninizde bolca yankılanacağı keyifli bir okuma seansı sizi bekliyor. 

Alıntılar;

Elle yüzünü sildi. "Sorun yok, Matt." Gözyaşları yeniden akmaya başladı. Bebeği bir eliyle kalbine yakın bir şekilde tutarken diğer eliyle de yaşları sildi. "Woodstock şarkısını biliyorsun. 'Biz yıldız tozuyuz.' Öyleyiz. Yıldız tozlarından oluşuyoruz. Dünyadaki her şey aslında sadece külden ibaret."

Seninle anılarda birlikte olacağım. Bir gün çocuklarına yıldızları çok seven ve bir rokete atlayıp bozulmuş teleskopu onarmaya giden, tanıdığın bir kızdan bahsedersin.

- Anne?
- Elle fiziksel olarak iyi olacak.
- Peki ya bebek?
- Bir kızdı. İçeri, Elle'nin yanına gitmeni istiyorum ve bu her ne kadar zor da olsa bebeği kucağına almalısın. Yapmazsan hep merak edeceksin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;