2016/05/18

Duygu Kitap Yorumum


Duygu - Işıl Parlakyıldız
Puanım 5/4
Anne sıcaklığı , baba emniyeti olmayan bir dünyada ayakta kalmaya çalışan kırılganlık abidesi Duygu… 

Üç yoldaşı vardı onu taşıyan. "Develerim" diyordu onlara. O develer ki İstanbul'un en arızalı tipleriydi. Her ne kadar bela makinesi olsalar da Duygu için tek gerçek vardı : "Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı".

Ve hayat onlar için bir duadan ibaretti. İyiyim… iyiyiz… biz hep iyi oluruz. Güçlü olmayı en zorlu yollarda öğrenmiş dev bir çınardı Sedat. Hayatta yorulmuş, aşktan çoktan vazgeçmişti. 

Yüreğini ördüğü çelik duvarlar arasına saklamış acımasız bir adamdı o. Acılarla atılmış düğümlerin arasında filiz verebilir miydi aşk? Meleği şeytana döndürüp, şeytanın ruhunu ele geçirebilir miydi aşk?

Yorumları takip edenler bilir ki türk yazarları nadiren okurum. Yazarın okuduğum ikinci kitabı. Çok eğlenceli ve garip bir yazım tarzı var. Kapağını açtım ve kapatamadım resmen.. Her ne kadar çok eğlenceli bir karakter olan Duygu tarafından yazılsa ve develer sayesinde gittikçe genişleyen ailenin her karakteri ayrı çatlak olsa da, bolca dramı da içinde barındıran bir kurgu olmuş.

Gerçi kurgu derken, yolda develere rastlayabilirim gibi hissettim okurken.. (Develer Duygu'nun hayatı olan Ali, Bekir ve Sedat bu arada..) Yada komşuları bizim komşular olabilir. Sanırım bu içten dili sayesinde okutuyor kendisini yazar. Ben aslında Ali'm kitabını merak ettim ancak baktım ki bu kitabın ikincisi, o halde buna bakalım önce dedim iyide yaptım.

Kurguda beğenmediğim, gözüme takılan ya da Köle gibi beni rahatsız eden bölümler oldu zaman zaman. Gerçekten arıza karakterlerden bahsediyoruz ama çok sevdim bu karakterleri.. Belki de onun için rahatsız etmiş olabilir beni.. Tamam birbirlerini sevginin her türünde koşulsuz kabul etmeleri çok güzeldi ve yazar bunu kelimeleri ile sürekli vurguluyor ama.. Ağzını burnunu kırarım, kırsın zaten ben ona kızamam ki tarzı yaklaşımlar rahatsız ediciydi. Gerçeğe dönüşmese bile.. Çok fazla şiddet içeriği barındırıyor ülkemizin genelinde gerçekte var olduğu gibi.. Ya da yine bana dönecekse ağzının kiri der geçerim. Ne demek şimdi bu diye ara ara celallendim.Yani evet sahiplenilmek istiyoruz ama bunun yolu bu mudur? Muhtaç olmanın sınırı var mıdır?

En komiği de Duygu'nun okuduğu kitap diye yazarın kendi kitaplarının tanıtımını yapması.. PC.Cast kitaplarında ki karakterlere Nora Roberts okutur ve onlar üzerinden yazara yapılan eleştirilere cevap verir. Sayesinde bir kaç Nora kitabı okumuştum. Bizlerinde bu bilince ermesi gerektiğini düşünüyorum. Yabancı yazarlardan yine denk geldiğim, başka yazarların kitaplarını arada öven kurgular mevcut. Belki de o bilince geldikleri için onları daha çok okumayı tercih ediyorum.

Konusuna gelince, nereden tutsam spoiler olur ancak biraz bahsetmek istiyorum. Öncelikle Duygu saftiriğin önde gideni olduğunu söylüyor ama bence bu yazarın bizleri çok saf sanma yanılgısı ile oluşturduğu bir karakter hatası.. Hadi canım 7 sene Sedat'la birlikte olup sana aşık olduğunu nasıl anlamazsın. Hadi öz güven sorunun var kabul edelim, kendin aşık olduğunu nasıl bilmezsin, hadi onda da salaksın, ee duyar duymaz nasıl oluyor bu yakınlık, hiç aklına gelmemişken.. Böyle sorguladığım, boşluk olan ve tam oturmayan çok sahne var diğer kurgusu gibi ancak bunlara takılmadan, gelişine okursan rahatça akıp gidiyor hikaye..

Neden 4 puan o zaman derseniz, tamda bunun için, bu kadar kusur bulabiliyorken bir çırpıda okuyabilmemden dolayı 4 puan, yazarın kendi reklamını yapma kısmı olmasa 5'te verirdim. Sedat karakterini çok sevdim. Yaa böyle bir aşka sahip olsam tadında değil de, umarım bir yerlerde bu yüreğe sahip adamlar vardır tadında.. Nedenini okuyunca sizlerde anlayacaksınız. İlk başlarda, Duygu'nun develerle olan ilişkisine bir hayırdır diye bakmıştım ama sonra benimsediğimi gördüm. 

Kısaca kurgudaki karakterleri çok sevdim, yazarın mantık hatalarını okurken görmedim ve beğendim. Kitabın yine gereksiz uzatıldığını düşünüyorum ama gereksiz uzayan kısmı başındaydı bana göre.. Sona geldikçe bitmesin istedim..

Alıntılar
Aramızdaki fazlalığı ben hep Senem olarak görmüştüm, ama asıl fazlalık olan bendim. Sedat onunla bir ömür paylaşmak istiyordu ve ben aralarında yer alıyordum. İster isteyerek, ister istemeyerek! Kimdim? Sıfatım neydi? Kardeş? Anne? Sevgili? Değildim. Hiçtim. Onların hayatına bir sokak kedisi gibi girmiştim. Korunmaya ve yuvaya muhtaçtım.

Uykunun kollarında öyle dertsiz, tasasızdım ki bence uyku Allah’ın insanlara verdiği en güzel hediyeydi. Ölmenin huzuruna inansam çoktan kendimi öldürür ve huzur bulurdum, ama ben neye inanıyordum ki?

“Biraz evvel Sedat, Duygu eve dönmezse, kafana sıkarım dedi. Arabada bizi bekliyor.”
“O senin kılına zarar vermez.”
“Verir Duygu, çünkü canı yanıyor. Sen onun canısın.” 
“Sen de onun kafasına sık o zaman.”
“Sıkamam, çünkü benim de canım yanıyor. Sen benim de canımsın. Tek yapabileceğim namlunun ucunda diz çökmek olur. Karar senin, ya şimdi bizimle eve dönersin, oturup konuşuruz ya da yarın gazetelerden okursun.”

Sevginin adı yoktu, bir isme ihtiyacı yoktu. Bizimkisi bir kardeş, bir anne, bir abi, bir baba sevgisi olarak adlandırılamazdı. Aşksa bizim bağımızın yanında çok hafif kalıyordu. Belki de ben öyle hissediyordum, ama sevgi hissedilirdi ve Sedat’ın beni gerçekten sevdiğini biliyordum.

“Lan bana bak! Efendilik ettik, sustuk! Bir daha ona parmak bile kaldırırsan seni Trabzon’a gömerim. Kime vuruyorsun lan sen! O artık sizden çıktı, sen kardeşine değil, Bekir’in karısına vurmuş oluyorsun ki buna izin vermem!”derken Durmuş ve Alim onu zor tutuyordu. Sedat bağırıyor, Alim yine sırıtıyordu. Psikopat ya!

“Duygu kızım, kavga mı ettiniz?” dedi direkt.
“Evet, Gül Abla! Öldürme diyorum şu adamları, beni dinlemiyor. ”

“Yaşa ki yaşayabileyim,” dedim fısıltıyla. Duyuyordu, biliyorum. “Nefes al ki yaşayabileyim, yaşa ki karanlık bir daha hiç olmasın,” dedim, umuduma tutunup kokusunu içime çektim.

“Sen küçük ellerinle tozuma toprağıma bakmadan gelip elimi tutmuştun. Sıcaklığın, dokunuşun,” dedi gülümseyerek.

Dursun girdi içeri. Dursun'un kaşı patlamış, kan sızıyor. Alim’in eller kan içinde. Elimde tabak, alışıldık bir durumdu, paniğe gerek yoktu.

“Ben Alim’le dertlerimi paylaştım. Bekir’le kelimelerimi! Sen benim ruhumun yarısıydın, hâlâ öylesin. Kokunda huzuru buldum. Uykularım seninle pembeydi. Ben seninle hayata tutundum koca kafalı! Ama sen beni durmadan çocuk gibi azarlayıp durdun.''




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Online Okuyucular;